Ağır Yüklü ve Düşük Debili Atıksuların Arıtılması Sürecindeki Sorunlar

Ülkemizde, büyük kapasiteli konvansiyonel evsel atıksu arıtma tesislerinden ziyade, küçük debili ve yükü ağır endüstriyel atıksuların arıtılması amacıyla tasarlanan arıtma üniteleri hala büyük bir problem teşkil etmektedir. Bu problemler genel olarak, kurulup işletmeye alınan arıtma tesislerinin verimliliğindeki düşüklük ve bu tesislerin işletilememelerinden kaynaklanmaktadır. Sorunun detayına indiğimiz taktirde birbirlerini birçok yönden etkileyen çeşitli faktörlere ulaşırız: Üniversitelerdeki çevre mühendisliği lisans programının bütünsel olmaması, kamu kurumlarının konuya yaklaşımları ve küçük ve orta ölçekli işletmelerin yöneticilerinin çevre bilinci düzeyi vb.

Görüldüğü üzere problemin detaylı bir incelemesi bu makalenin sınırlarını aşacak bir alan gerektiriyor. Alanımızı daraltarak, bu yazıda, zor (ağır yüklü) ve küçük debili atıksuların arıtılması amacıyla tasarlanacak tesisler üzerinde duracağız.

Bir şehrin özelinde konuşacak olursak, birçok kişinin dile getirdiği gibi İstanbul, bir arıtma çöplüğü haline gelmiştir. Herhangi bir sanayi bölgesi veya işletmede karşınıza çalıştırılmayan bir ‘arıtma’ ünitesinin çıkması düşük bir olasılık değildir. Bir muhatap bulup nedenini sorma zahmetine girdiğinizde alacağınız cevap muhtemelen tesisi kuran mühendislik firmasına yönelik bir eleştiri olacaktır.1

Şu algının önemli olduğuna inanıyoruz: Atıksu kaynağı teşkil eden ne kadar sektör varsa, çözülmesi gereken o kadar atıksu arıtımı problemi var demektir. Hatta daha ileri gidecek olursak aynı sektörde faaliyet gösteren tesislerden çıkacak atıksu karakterleri birbirlerinden tamamen farklı olabilir ve ayrı çözümlerin üretilmesini gerektirebilir. Ancak, ülkedeki genel durum şudur ki, hangi sektör olursa olsun arıtma tesisi ihtiyaç duyan tesislere sunulan çözümler her zaman geleneksel ve paket diye tabir edilen esaslara göre hazırlanmış projelerdir. Bu projeler (ne yazık ki) genellikle bazı sınırlı parametreler dikkate alınarak hazırlanır: Sadece debi veya debi ve yük.

Burada tüm suçu arıtma firmalarına atmak yanlış olur. Sanayiciler, üretimlerine olumlu herhangi bir etkisi olmayacak bir arıtma ünitesi için yüksek maliyetleri gözden çıkarmaktan kaçınırlar. Sanayicilerin çevre bilinç düzeyi arıtma sektörünü bu noktada etkilemektedir.

Üretimlerinde kullanacakları soğutma suyunu elde etmek için yüz binlerce euro değerindeki membran-filtre sistemlerini kurdurmakta hiçbir sakınca görmeyen yatırımcıların, tesislerinden çıkan atık suyun arıtılması teklif istedikleri firmalardan istedikleri şey maliyeti olabildiğince kısmalarıdır, deşarj kriterleri değil.

Bu durum, arıtma firmalarının üniversitelerle iş birliği yapması yönündeki en büyük engellerden biridir, ki bu durum, çeşitli sektörler için spesifik çözüm önerileri sunan değerli akademik çalışmaların hayata geçirilecek projeler haline gelememelerine neden olmaktadır.

Atıksu yönetimi olgusu da Türkiye arıtma sektörünün yabancısı olduğu bir konudur. Atıksu üreten tesislerde operasyon aşamasına alınacak bazı önlemler, tesise ait atıksu arıtma ünitesinin işletilmesinde yaşanabilecek birçok problemin önüne geçilmesine neden olacaktır.

Bir kontamine ambalaj geri kazanım tesisini düşünecek olursak, yıkama işlemlerinde solvent kullanımının önüne geçilmesi, atıksu toplama hattına kesinlikle amonyak içerikli atıksuların karıştırılmaması ve atıksu toplama kanalının maruz kalacağı dökülme ve sızıntı gibi olayların önüne geçilmesi, arıtma ünitesinin işletilmesi aşamasında yaşanabilecek problemlerin önüne geçilmesini ve ünitenin işletilmesinin kolaylaşmasını ve çıkış suyundaki kirletici parametrelerin konsantrasyonlarının azalmasını sağlar. Bu önlemler, arıtma maliyetinin azaltılmasını da sağlar.

Atıksu yönetiminin proses aşamasında başlayabilmesi için operasyonel personelin eğitilmesi, verilecek eğitim sonrasındaki uygulamaların yetkili biri tarafından sıkıca denetlenmesi gereklidir.

Alınacak tüm bu önlemler sonucu, tesisin ihtiyaç duyduğu iyileştirmeler daha sağlıklı bir şekilde tespit edilebilir ve uygulamaya konulabilir.

Atıksu yönetimi uygulamaları usulüne uygun bir şekilde dökümante edilirse firma kaliteli bir çevre yönetim sistemi uygulamasını hayata geçirmiş olur ve bu da firma prestiji için olumlu sonuçlar doğurur.

Özetle, sanayici atıksu yönetimi konusunda bilgilendirilmelidir. Amaç, öncelikle atıksu miktarını kaynakta azaltmanın yollarını araştırmak olmalıdır. Kaynakta azaltmanın mümkün olmadığı durumlarda ön proseslere yoğunluk vermek ana proseste işleme tabi tutulacak suyun arıtılabilirliğini kolaylaştıracaktır. Konvansiyonel yöntemleri uygulamaya yönelik alışanlık bir çeşit sistem körlüğüne sebebiyet vermektedir. Yeni teknolojiler ve evaporasyon gibi yöntemler maliyetleri öne sürülerek tercih edilmemektedir. Ancak, göz önünde bulundurulmalıdır ki arıtma maliyeti sadece elektrik ve kimyasal maddeden ibaret değildir. İleride maruz kalınabilecek çevresel cezalar, alınması gereken izinlerin belge bedelleri de olası maliyet kalemleri içerisinde düşünülmelidir. Bu geniş bakış açısıyla hazırlanacak raporlarla sanayicilerin de duruma bakışları değiştirilebilir. Ve uygulama konusunda tecrübesizlikten kaynaklanan sorunlar arıtma sektörün ile akademiyi birbirine bağlayacak yeni köprülerin kurulmasına neden olabilir.

Ağır Yüklü ve Düşük Debili Atıksuların Arıtılması Sürecindeki Sorunlar hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

0212 438 43 99
0850 840 13 66

Ağır Yüklü ve Düşük Debili Atıksuların Arıtılması Sürecindeki Sorunlar

Ağır Yüklü ve Düşük Debili Atıksuların Arıtılması Sürecindeki Sorunlar

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir